Yapılan yeni çalışma, üretilen yakıtın Amerikan Test ve Malzemeler Kurumu (ASTM) ile Federal Havacılık İdaresi’nin (FAA) standartlarını, herhangi bir katkı maddesi kullanmadan karşıladığını gösterdi. Elektrifikasyonun uzun menzilli uçuşlarda kısmen sınırlı olduğu havacılık sektöründe, biyokütle esaslı sürdürülebilir havacılık yakıtları teorik olarak %80’e kadar emisyon azaltımı sağlayabiliyor. Illinois ekibinin geliştirdiği yaklaşımlar, bu hedefe uygun ve altyapıya entegre edilebilir alternatifler sunuyor.
Science News’e göre, ekip, çevredeki gıda işleme tesislerinden topladıkları atık maddeleri kullanarak hidrotermal sıvılaştırma (HTL) tekniğiyle ham petrol benzeri bir yağa dönüştürdü. Bu süreç, yüksek basınç ve sıcaklık koşullarında gerçekleşerek, doğal ortamda milyonlarca yıl süren dönüşüm sürecini saatler seviyesine indiriyor. Ardından, iki aşamalı temizleme işlemiyle ham yakıt, tuz, kül ve nemden arındırıldı. Daha sonra, azot, kükürt ve oksijen giderilerek, hedeflenen hidrokarbonlar elde edildi. Araştırmacılar, bu aşamada kobalt– molibden katalizörünün yüksek verimlilik ve ekonomik erişilebilirlik açısından öne çıktığını vurguluyorlar.
Ulaştırma sektörü, Amerika Birleşik Devletleri’nde toplam sera gazı salımlarının en büyük kaynağı konumunda bulunuyor və özellikle ticari havacılık önemli bir paya sahip. Elektrikli araçlar hızla yaygınlaşırken, şu anki uzun menzilli yolcu uçakları için lityum iyon pilleri yeterli enerji yoğunluğuna ulaşamıyor. Illinois’de geliştirilen yeni yöntem ise, gıda atıklarını enerjiye çevirerek ve uluslararası standartlara uygun jet yakıtı karışımları oluşturarak bu soruna çözüm sunuyor. Ayrıca, “drop-in” özelliği sayesinde mevcut havalimanları altyapısı ve uçak motorlarının çok az veya hiç değişikliğe ihtiyaç duyması, uygulama açısından avantaj sağlıyor.