Leonardo’nun Gizemli Kökenleri ve Aile Hikayesi Yarasına Dair Derin Analizler
İtalyan edebiyatı üzerine çalışan Prof. Carlo Vecce deha kabul edilen Leonardo da Vinci’nin annesinin Kafkasya’dan kaçırılan bir Çerkes kızı olduğunu iddia ediyor. Vecce ‘Caterina’nın Gülüşü’ romanında iddiasına ilişkin ulaştığı belgeler ışığında Kafkaslar’dan İstanbul’a Caterina’nın izini sürüyor.
Leonardo da Vinci'nin hayatına ve kişiliğine olan ilgim, çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor. Ancak onu anlamamı derinleştiren ve bakış açımı değiştiren önemli bir dokunuş, Sigmund Freud’un 'Leonardo da Vinci’nin Bir Anısı' adlı eseri oldu. Bu küçük kitap, 15 yaşımdayken okuduğumda, Leonardo’nun rüyalarına ve iç dünyasına yeni bir kapı araladı. Freud’un analizi, Leonardo’nun kişisel dünyasının, çocukluk travmalarının ve cinselliğinin köklerine ışık tutuyordu. Bu çalışmalar, onun sanatını ve kişiliğini anlamamda bana büyük katkı sağladı. Ayrıca, Leonardo’nun elyazmalarını titizlikle araştırmak, onun hakkında bildiğimiz her şeyin temel kaynaklarını daha iyi kavramamı sağladı.
İşte bu derin ilgim ve araştırmalarım sonucunda, Leonardo’nun annesinin hikayesi ve kökenleri üzerine kurulu yeni bir kuram geliştirdim. Floransa Arşivleri’nde bulunan ve daha önce bilinmeyen belgeler, onun annesi Caterina’nın Kafkasya’dan getirilen ve köle olarak satılan bir kadın olduğunu ortaya koyuyor. Bu belgeler, doğumundan altı ay sonra babası Piero da Vinci tarafından yazılmış, Caterina’nın azad edildiğine dair resmi belgeyi içeriyor. Bu bilgiler, Leonardo’nun hayatını ve kişiliğini anlamamızda yeni ufuklar açıyor. Ayrıca, Caterina’nın yaşamı ve kökenleri hakkında birçok belge ve ipucu bulunuyor. Birçoğu, onun başka çocuklarıyla birlikte Floransalı bir şövalye tarafından sütannelik yapmak üzere kiralandığını ve uzun seyahatler sırasında Konstantinopolis ile Venedik’i geçtiğini gösteriyor. Hayatı, kesinlikten uzak olsa da, bana göre güçlü bir olasılık olarak, onun özgürlüğünü kazandıktan sonra Vinca bölgesinde bir çiftlikle yaşamını sürdürmüş ve yerli halktan bir erkekle evlenmiş olabileceği düşüncesini destekliyor.
Verdiğim bilgiler, Leonardo’nun kökenlerinin karmaşık ve çok kültürlü yapısını ortaya koyuyor. Sadece biyolojik değil, aynı zamanda kültürel ve ruhsal mirasıyla da doğanın ve hayvan sevgisinin temelinde, belki de Caterina’nın Çerkes kökenli mirası yatıyor. Bu durum, Leonardo’nun isimlendirilmesinde de bir anlam barındırıyor; San Leonardo unvanı, halklar arasındaki birlik ve özgürlüğü simgeliyor. Bu keşif, onun uluslararası ve çok kültürlü ortamda doğup büyüdüğünün ve evrensel mesajlar taşıdığının göstergesi. Bu detaylar, Leonardo’nun eserlerini ve dehasını anlamaya yeni bir pencereden bakmamı sağlıyor.
Belge ve araştırmalardan edindiğim deneyimler, beni büyük bir şaşkınlık ve hikâyenin gerçekliği karşısında saygı duyma noktasına getiriyor. Noter kayıtları ve çeşitli arşiv belgeleri, sadece teorik bir araştırma değil, aynı zamanda insana dair derin duygular ve tarihsel bir gerçeğin kapılarını aralıyor. Bu benzersiz bilgiler ışığında, Leonardo’nun ve ailesinin hayatlarını yeniden gözden geçirmek, onların yaşam öyküsünü bir roman gibi anlatmak benim en büyük tutkularımdan biri haline geldi.
Caterina’nın Konstantinopolis Günleri ve Kaynaklar
Caterina’nın İstanbul’daki geçişi ve yaşamını anlatmak için, tarihi ve kültürel kaynaklardan büyük ölçüde yararlandım. Osmanlı ve Bizans kroniklerinin yanı sıra, Türk arkeoloji ve antik kaynakları da navigasyonumda rehber oldu. 1453 yılındaki Fethi, onun yolculuğunun başlangıç noktası olarak kabul ediyorum. Ayrıca, Venedik’in Embolo mahallesini ve Mısır Çarşısı’nın yakınlarındaki Balkapanı Hanı’nı hayal ederek, Caterina’nın geçişlerini canlandırıyorum. Bu detaylar, onun yaşadığı ortamı ve geçirdiği zaman dilimini anlamama yardımcı oluyor. Böylece, hem tarihsel hem de kültürel bir bütünlük yakalayarak, onun hikayesini canlı ve gerçekçi kılmaya çalışıyorum.
Mona Lisa’nın gülümsemesi ve portresi hakkında ise, onun sadece bir sanat eseri değil, aynı zamanda Caterina’nın ruhunun ifadesi olduğunu düşünüyorum. Mona Lisa, kadın ve anne figürünün içselleştirilmiş simgesi olarak, Caterina’nın iç dünyasının yankısı sayılabilir. Bu nedenle, onu sadece bir portre değil, aynı zamanda yaşamı ve ruhu yansıtan büyülü bir figür olarak görüyorum. Leonardo’nun eserleri içindeki kadın şekildeki portreleri, onun derin duygularını ve insan ruhuna olan yakınlığını gözler önüne seriyor. Bu eserler aracılığıyla, hem sanatın hem de insanın içsel dünyasının derinliklerine inilmesi mümkün oluyor.