Down Sendromlu Oyuncularla Sahnelenen Hamlet: Söyleşi ve Perspektifler

Perulu topluluk Teatro La Plaza’nın down sendromlu sekiz oyuncuyla sahnelediği ‘Hamlet’ uyarlaması 24-25 Ekim’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde. Oyunun sanat yönetmeni Chela De Ferrari oyuncuları için “Bu dünyadaki varoluş biçimleri, bana zekânın birçok farklı biçimi olduğunu; neşe, cömertlik ve empatinin mantık veya zekâdan daha dönüştürücü olabileceğini sürekli hatırlatıyor” diyor.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 29. İstanbul Tiyatro Festivali, 20 Ekim’de başlıyor ve geniş çapta ilgi görüyor. Bu festivalde öne çıkan etkinliklerden biri, Perulu topluluk Teatro La Plaza’nın Shakespeare’in klasik eseri Hamlet uyarlamasıyla sahnelenmesi oldu. Bu özel performans, alınan yeni kararlar ve farklı yaklaşımlarla Türkiye’de de sahneye taşındı.

Şaşırtıcı bir biçimde, oyunda rol alan 8 oyuncu da down sendromu taşıyor ve düşük zekaya sahip olmalarıyla bilinmiyorlar. Bu, sanat ve toplumsal algıları sorgulayan ve dönüştüren cesur bir girişim olarak dikkat çekiyor. Oyunun sanat yönetmeni Chela De Ferrari ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, bu yaratıcı sürecin nasıl şekillendiğine ve bu deneyimin toplumsal etkilerine dair önemli noktaları öğrendik.

Fikrin Doğuşu ve Amaç

‘Hamlet’i down sendromlu oyuncularla sahneleme fikri nasıl ortaya çıktı?’
Chela De Ferrari, bu projenin temelinde uzun zamandır hayalini kurduğu sahneleme isteği olduğunu belirtiyor. Fakat uygun oyuncu ve dünyaya yeni bir pencereden bakabilecek bireyleri bulmak zaman almış. Bir gün, Peru’daki Teatro La Plaza’nın ekip toplantısında, üç yıldan fazladır tiyatroda gösterici olarak çalışan Jaime Cruz’un rol alma arzusunu duyan Ferrari, onunla kahve içme fırsatı yakalamış. Jaime’nin hayalini dinlerken, birden aklına yeni bir fikir gelmiş: Hamlet’in geleneksel kalıbından uzaklaşıp, farklı bedenler ve dünya görüşleriyle sahneye taşımak. Bu projeyle bezenmiş, bir nevi bir provokasyon diyebileceğimiz bu girişim; yetenek, güzellik ve değerin yeni tanımlarını ve kavramlarını yeniden sorgulatmayı amaçlıyor. Ferrari’ye göre, buradaki mesele, Hamlet’in ana temasını koruyarak, bu rolleri yeni bir beden ve sesle keşfetmek ve anlatmak.




Oyuncuların Yaratıcı Katkısı ve Çalışma Süreci

‘Aralarında oyunculuk eğitimi alan var mı?’
Birçok oyuncu ya hiç eğitim almamış ya da sınırlı eğitime sahip. Peru’da ise bilişsel engelli bireylerin sanatla tanışması ve gelişmesi için pek az alan bulunuyor. Ferrari, “‘Hamlet’teki çalışmalarımız, eğitim seviyelerinin ötesinde, onların benzersiz ritimlerine ve anlatım biçimlerine değer veren özgün bir metodoloji oluşturdu” diye anlatıyor.




‘İlk hazırlıklar ve provalar nasıl geçti?’
Provalardan önce, Jaime Ferrari için büyük bir rehber oldu. O, Peru Down Sendromu Birliği’ni ve ailesini tanımış, önyargıları yıkmak ve farklı deneyimleri anlamak adına önemli bir adım atmış. Çalışmaların ikinci aşamasında, oyuncuların kendi hayalleri ve deneyimleriyle metne katkı sunması sağlandı. Mesela, Cristina Mars’ta bir çocukla uçmayı hayal ederken; Ximena ailesine yemek daveti yapıp, kendi kredi kartıyla ödemek istiyor; Diana ise çoğul ailesi ve Hamlet hayalleriyle sahneye çıktı. Bu hayalleri, oyuncuların anlatımlarıyla birleştirip, metne yansıttık ve sahneye taşımayı amaçladık.

Zorluklar ve Derin Dolu Anlar

‘Provalar sırasında karşılaştığınız en zor anlar nelerdi?’
En zor anlardan biri, Octavio’nun, down sendromu taşımayan oyuncu olduğunu belirtmesi oldu. Bu, ekip olarak ilk defa karşılaştığımız önemli bir duruma işaret ediyordu. Birkaç dakika sessizlik ve şaşkınlık yaşandı, ardından Jaime ve diğer oyuncular buna destek verdi. Bu durum, bir yandan duygusal bir kırılma anı olurken, diğer yandan takım halinde dayanışma ve anlayışın önemini ortaya koydu. Octavio, daha sonra “Herkesin duyguları ve deneyimleri farklıdır, bunu kabullenmek gerekiyor” diyerek sahneye tekrar dönüp, duygularını ifade etmek için zaman gerektiğini dile getirdi.




İzleyicinin Tepkisi ve Sahne Deneyimi

‘İlk kez sahnede nasıl bir atmosfer oluştu?’
İlk izleyicilere açık yapılan prova ve gösterimlerde, bazı seyircilerin rahatsızlık hissi ve kekemelik, ritim sorunlarıyla karşılaşıldı. İnsanlar bu duruma nasıl tepki vereceklerini bilemediler. Fiilen, oyuncular bu durumu fark etti ve seyircilerin rahatlaması adına kendi iç sesleriyle anlatmaya, bu deneyimi kendileri yaşamayı seçtiler. Seyircilerin, bu zorlukları açıkça görmeleri ve kabullenmeleri, oyunun asli amacını ve özgünlüğünü ortaya çıkardı. Bu diyalog ve samimiyet, oyunun sahneye başka bir boyut kazandırdı.

‘İki ay boyunca süren bu çalışma, nasıl bir etki bıraktı?’
Oyuncularla geçirdiği zamanın, Ferrari’de derin bir iz ve etki bıraktığını söylüyor. Ritimleri, sessizlikleri ve olaylara yaklaşım biçimleriyle, Ferrara kendisini hem doğaçlamaya hem de içsel yaratıcılığa daha açık hale getirdi. Birlikte geçirdikleri zaman boyunca, bu oyuncuların içtenliği ve mizah anlayışları ona çok şey öğretti. Ayrıca, onların dünyayla olan iletişim biçimlerinin, insanın temel duygularını ve empatiyi yeniden keşfetmesine destek olduğunu belirtiyor. Bu süreçte sahne, onlar için özgün bir ifade alanı oldu ve bu deneyim, Ferrara’ya gösteri ve sanat anlayışında yeni ufuklar açtı.




Gelecek ve Düşünceler

‘İzleyicilerin bu oyunu izledikten sonra nasıl bir duygu ve düşünceyle ayrılmasını umursunuz?’
Ferrara, oyunun seyirciyi kendine dönmeye, yargılamadan ve önyargısız bir şekilde kendilerini ve başkalarını görmeye davet etmesini istiyor. Bu performansın, insanların kendi iç dünyalarına ve toplumdaki yansımalarına bakışlarını değiştireceğine inanıyor. Seyircilerin, “Hâlâ hangi önyargıları benimserim”, “Başka insanların deneyimlerini anlamak ve empati kurmak” gibi soruları kendilerine sormalarını arzu ediyor. Amacı, duygusal ve düşünsel açıdan bir dönüşüm sağlamak; _“özellikle günümüzde artan kutuplaşma ve hoşgörüsüzlük ortamında, bu oyunun anlamı çok daha derinleşiyor.”_

Sanatın Günümüzdeki Önemi ve Son Düşünceler

Ferrara, özellikle günümüz politik ve kültürel ikliminde, bu gösterimin daha büyük bir anlam taşıdığını söylüyor. “Hakikaten, ‘Hamlet’ gibi klasik bir eser, varoluşsal soruları ve insanlık durumlarını çocukların bile anlayabildiği farklı ve erişilebilir bir dille yeniden anlatılırken, bu bizim direnişimiz ve cevaplarımızdan biri olur. Bu oyun, sanatın, zor zamanlarda bile insanların düşünmesini sağlayan, ihtiyacı olan bir araç olduğunu hatırlatıyor. Sanat, lüks değil, hayatta kalmak ve anlam kazanmak için temel bir unsur haline geliyor.”