Doğayla Buluşma ve Risk Yönetimi: Gülnur Tumbat’ın İlham Verici Yolculuğu

Gülnur Tumbat bir gün biliminsanı kimliğiyle San Francisco’da bir üniversitede, bir gün dağcı ruhuyla dünyanın en yüksek zirvelerinde… Everest’ten K2’ye uzanan yolculuğunda sınırları zorlayan, profesör ve yüksek irtifa dağcısı Tumbat’la ‘adanmışlık’ hikâyesini konuştuk.

San Francisco State Üniversitesi’nde risk yönetimi üzerine ders veren ve aynı zamanda dünyayı saran en yüksek zirvelere ulaşmak için mücadele eden profesör Gülnur Tumbat, iki farklı dünyanın içinde denge kurmayı başarabiliyor. Hem akademik kariyeriyle bilim dünyasına katkıda bulunuyor hem de doğanın zorluklarına karşı koyarak sınırlarını sürekli zorluyor. Uzun yıllar içinde tamamladığı ‘7 Kıta 7 Zirve’ projesiyle Everest’ten Kilimanjaro’ya kadar pek çok yüksekliği aşan Tumbat, geçtiğimiz yıl K2’yi tırmanan ilk Türk kadın olmanın gururunu yaşadı. ABD’de ikamet eden Tumbat, 15 Ekim’de İş Sanat’ta düzenlenecek toplumsal cinsiyet eşitliği platformu Işıldayanlar’ın konferansında, ‘adanmışlık’ kavramını farklı bir açıdan ele almak için Türkiye’ye gelecek. Bu etkinlik öncesinde onunla bir söyleşi gerçekleştirdik ve yaşamındaki ilham verici detayları, doğayla olan ilişkisini ve ‘adanmışlık’ anlayışını konuştuk.“Dağlar, insanın kendi sınırlarını en yalın haliyle test ettiği alanlardır” cümlesiyle başlamak isterim söyleşimize. Bu sözü biraz açabilir misiniz?




Benim için dağlar, aslında kendimi ve iç dünyamı tanımam için en etkili alanlar. Bir aynaya bakar gibi doğada kendime bakıyorum ve burada kendimi daha iyi keşfediyorum. En ham ve zor koşullarda bile, doğanın saf ve yalın haline yakın durmak, bana kendi içimi gösteriyor. Ayrıca, doğanın bu katı gerçekleriyle yüzleşmek, pek çok sorunun kökeninde insan ile doğa arasındaki ilişkinin bozulduğuna inanıyorum. Bu deneyimler, hem ruh sağlığımızın korunması hem de yaşamın anlamını yeniden gözden geçirmemiz adına büyük önem taşıyor.

Türkiye’de ODTÜ’de ilk yılımda ‘bir bakış açısı kazanmak’ amacıyla dağcılık kulübüne katıldım. Şimdi geriye dönüp baktığımda, bu adımın hayatımda nasıl bir dönüm noktası olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. Bu yolculuk hep içimdeydi ve asla sonlanmıyor. Her zaman yeni hedefler, yeni sınırlar var ve onları aşmak için sürekli bir motivasyonla hareket ediyorum.




Çocukluk ve gençlik yıllarında sizi bugünkü Gülnur Tumbat yapan temel kavramlar nelerdir?

İçimde belirgin bir işaret olmadığını düşünüyorum ama çok kitap okurdum ve çevremdeki hikâyelere hayranlık duyardım. Kendimi onların içinde hayal etmek gibi değil, daha çok o hikâyelerden ilham alır ve öğrenirdim. Rol modellerim yoktu; anne ve babamın azmi ve özverisi benim önceliklerimi ve motivasyonumu şekillendirdi. Ailemin maddi durumu nedeniyle spor yapma imkanım sınırlıydı; bu yüzden doğayla ve sporla kurduğum bağ biraz geç gelişti. Tüm bu deneyimler, içimde büyük bir keşfetme arzusu ve merak uyandırdı.

Günümüzde topuklu ayakkabılarla tırmanış botları arasında bir denge kurmayı nasıl başarıyorsunuz?




Bu dengeyi sağlayan en temel unsur disiplin. Kendime karşı yapılan her şeyde saf ve bahanesiz bir öz disiplin var. Azim ve kararlılık, benim en büyük yardımcım oluyor. Bir diğer önemli nokta ise istikrarlı ve sürekli olabilmek. Bu sayede hem akademik hem de dağcılık alanında ilerleme kaydedebiliyorum.

Risk kavramı üzerine çalışıyorsunuz. Peki, sizin risk algınız nasıl şekillendi?

Risk algım, gerçekten nereden geldiğini ve nasıl büyüdüğünü öğrenmekle gelişti. Büyürken, bu konudaki temel anlayışım, güvence ve garantilerin olmadığı bir dünyada, çok çalışmak ve azimle ilerlemekti. Zorlu deneyimler ve sürekli öğrenme, riskleri kabul etmemi ve kontrol altına almamı sağladı. Bu süreçte, riskli durumlara daha hazırlıklı ve bilinçli yaklaşmayı öğrenmiş oldum.

Everest yolculuğunda yaşanan çığ afetiniz, pek çok kişinin aklında kalmıştır. Bu durumda korkuyor musunuz?

Elbette duygusal bir hazırlık ve kabullenme süreci gerekiyor. Örneğin, babamı birkaç ay içinde kaybettiğimde, ölümle yüzleşmek ve kabullenmek gerçekten zor oldu. Bu süreçte, ölümün doğanın en büyük gerçeği olduğunu kabullendim ve hayatımdaki birçok karar bu kabulden sonra şekillendi. Korku var ve bu çok sağlıklı bir duygu. Ama en önemlisi, çoğu zaman korkuyla nasıl ilişki kurduğunuz ve onunla nasıl başa çıktığınızdır.

Yükseklerdeki iniş ve çıkışlar, tırmanışların en kritik anlarıdır. Peki, siz, en büyük motivasyonu ve zaferi ne zaman duyumsuyorsunuz?

Genellikle zirveye ulaştığınızda, yani orada geçirilen zaman ve zorluklar da göz önüne alındığında, o anlar oldukça kısa sürer. Çünkü yüksek irtifalarda vücut, normal fonksiyonlarını sürdüremez. Benim için asıl his, tırmanış sonrası içten gelen bir rahatlama ve kendime duyduğum saygıdır. Zafer duygusundan çok, yaptığım işin ve hikâyemin doğruluğundan duyduğum derin tatmin ön plandadır.

Bir kadın olarak, görünür olmak ve sesinizi duyurmak mücadelesi...

Dağlara tırmanma kararını ilk verdiğimde ailemin tepkisi şaşırtıcıydı; başlangıçta korktular ve anlamakta zorlandılar. Ancak zamanla gurur duymaya başladılar. Denali Dağı’na tırmandıktan sonra çıkan haberleri büyük bir dikkatle izlediler ve bu gururdan dolayı mutlu oldular. Özellikle annem, beni gerçekten anlamaya ve kabullenmeye başladı. Artık onun bana olan destek ve anlayışını görebiliyorum; bu güç verici ve motive edici oluyor.