41,6258$% 0,43
48,8978€% 0,71
5.366,52%0,79
8.740,00%0,62
34.852,00%0,63
10.858,52%-2,02
Beynimiz, bazı anıları canlı tutarken bazılarının üzerini unutuşla örter. Bu durum, anıların duygusal içeriklerle nasıl bağlantılı olduklarıyla yakından ilişkilidir. Boston Üniversitesi’nden bilim insanlarına göre, gündelik yaşamda karşılaştığımız sıradan veya hafif olaylar, güçlü duygularla ilişkilendirildiğinde hafızamızda daha kalıcı hale gelir.
Örneğin, sıradan bir yürüyüşte gördüğünüz kuş, genellikle aklınızdan çıkarken; eğer o gün mutlu edici bir haber aldıysanız, kuşun görüntüsü o duyguyla pekişir ve hafızanızda daha uzun süre yer tutar. Bu bağlamda, unutulmaya yüz tutan anılar, güçlü duygusal bağlar kurduğumuz olaylara bağlanabilir. Boston Üniversitesi’nin Reinhart Nörobilim Laboratuvarı’ndan Leo Chenyang Lin, iki yıl önceki New Hampshire gezisinde ağaçlar arasında koşuşturan sincabı gözlemlediğinde, o anın detaylıca hatırlandığını ve çevresindeki diğer hayvanları da kolayca değerlendirebildiğini fark etti.
Lin, yaptığı araştırmalar sırasında şöyle sordu: “Neden beyin bazı sıradan görünen anıları tutar, bazılarını ise unutur?” Bu soru, geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve Science Advances adlı dergide yayımlanmış çalışmaya temel oluşturdu. Araştırmacılar, bu çalışmanın öğretim yöntemlerini veya demans hastalarıyla iletişimi geliştirmeye yönelik pratik uygulamalara katkı sağlayabileceğine inanıyor. Bu çalışmada, beyin bizim için önemli olan anıları seçmek ve güçlendirmek üzere kademeli bir değerlendirme süreci uyguladığını ortaya koyuyor.
Geliştirilen bu yaklaşım sayesinde, anılarımızı güçlendirmek veya alakasız olanları zayıflatmak mümkün hale geliyor. Hafıza, genellikle önemsiz gibi görülen olaylara bile duygusal bağlar kurduğunda, onları daha kalıcı kılabiliyor. Bu süreçte “hafıza geliştirme” (memory enhancement) denilen mekanizma devreye giriyor. Beyin, hangi anıları saklayacağına karar verirken, belirli bir kademeli sistem kullanarak, önemli olanları öne çıkarıp onları güçlendiriyor.
Araştırmaya göre, “küçük ve kırılgan” anıların, duygusal deneyimlerle ilişkilendirilerek güçlendirilmesi, unutulmalarını engelleyebilir. Ayrıca, bu yöntem sistematik biçimde uygulandığında, faydalı anıların kalıcılığını artırırken, alakasız, önemsiz olayların hafızadan silinmesine de katkı sağlayabilir. Kırılgan anılar, genellikle günlük yaşamda kolayca kaybolmaya yatkın, zamanla silinebilen olaylara işaret eder.
HAFIZA SİSMİK BİR KAYIT CİHAZI DEĞİLDİR
Prof. Robert M.G. Reinhart, hafızanın pasif bir kayıt cihazı olmadığını belirterek şunları söylüyor: “Hafıza, beynimizin önemli olduğunu düşündüğü olayları seçip kaydetmekle ilgilidir. Duygusal olaylar, kırılgan anıların stabilize edilmesine yardımcı olabilir ve beyin bu olaylara göre kararlar alır. Duygusal önem seviyesi, hafıza tercihini yönlendirebilir.” Böylece, bilim insanları farklı deneyler yaparak, duygu ve hatıra ilişkisini inceledi. Katılımcılar çeşitli görsel uyarıcılar gösterilerek, bazı görseller nötr, bazıları ise ödüllü bağlantılarla ilişkilendirildi. Sonrasında ise, büyük bir sürprizle hafıza sınavları gerçekleştirildi ve kişilerin hatırlama gücü ölçüldü.
Son araştırmalar, özellikle duygusal olayların, öncesindeki veya sonrasındaki anıları hatırlamayı kolaylaştırdığını ortaya koyuyor. Bu anıların, olayla benzer özellikler taşıması — aynı renk, görsel ipucu ya da anlamlı unsur içermesi — hatırlamayı güçlendiriyor. Lin, bu durumu şöyle açıklıyor: “Duygusal deneyimler, yalnızca olağan olayların değil; aynı zamanda, zamanlama ve bağlam açısından önemli olan anıların da güçlenmesine yol açar.” Ayrıca, anlamlı ve önemli olayların hemen ardından gelen nötr anıların da, farklı mekanizmayla daha iyi hatırlanabileceği belirtiliyor.
Lin, beyin bu süreçte, zaman zaman farklı kurallarla hareket ettiğini söylüyor. “Duygular, anıların güçlenmesinde önemli bir rol oynar, ama bu güçlendirme, her zaman aynı derecede etkili değildir. Bazı anılar, duygusal yükle güçlü hale gelirken, diğerleri daha zayıf kalabilir.”
Hafıza, bilişsel sağlığın önemli göstergelerinden biri olsa da, uzmanlar hafıza sistemimizin zamanla değişebilir ve hata yapabilir olduğunu kabul ediyor. Beynimiz, hayatı boyunca çeşitli bilgileri işlerken, hangi anıların korunacağına karar verirken, duygusal ve ayırt edici unsurlara öncelik verir. Ancak, bu anılar zamanla değişime uğrayabilir ve yeniden şekillendirilebilir. Nörobilim alanındaki çalışmalar, düzenli egzersiz, yeterli uyku, stres ve alkol tüketiminin hafızayı korumaya yardımcı olabileceğini gösteriyor.
Bilim insanları, yeni araştırmalar sayesinde, hedefe yönelik hafıza geliştirme stratejilerinin yaşam boyunca anıları daha etkin biçimde koruyabileceğine inanıyor. Glasgow Üniversitesi’nden Maria Wimber, çalışmaya dair değerlendirmesinde şunu söylüyor: “Anılarımız, sabit görüntüler değil; zaman içinde değişip dönüşebilirler, kaderleri bizim etkileşimlerimize bağlıdır.” Lin ise, bu çalışmanın özellikle eğitim ve klinik alanlarda büyük etkiler yaratacağını düşünüyor. Örneğin, derslerde ödüllendirici deneyimler veya ilgi uyandıran anlatımlar, öğrencilerin kalıcı hafıza oluşturmasını sağlayabilir. Ayrıca, demans hastalarıyla ilgili terapilerde, sıradan bir an ile anlamlı bir olayın ilişkilendirilmesi, hatırlama oranını artırabilir.
Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar ve davranışsal teoriler, “zayıf anılar etikelenebilir ve önemli olaylarla birlikte stabilize edilebilir” fikrini destekliyor. Lin, bu teorinin insanlarda da geçerli olduğunu ve gelecekte beyin görüntüleme teknikleriyle bu süreçlerin daha iyi anlaşılacağını belirtiyor. Wimber ise, insanlara dair kanıtların karmaşık olduğunu, bu nedenle yeni çalışmaların önem taşıdığını ekliyor.
Ancak, deneylerin sınırlılıklarına da dikkat çekiliyor. İnsanların gerçek yaşam koşullarında karşılaştığı karmaşık olaylar yerine, araştırmalar genellikle basit uyaranlar ve laboratuvar ortamlarıyla ilgilidir. Lin’e göre, önümüzdeki aşamada, deneyleri günlük yaşama daha uygun hale getirerek, beynin ve hafıza sisteminin gerçek zamanlı tepkilerini çözümlemek öncelikli olacaktır.
Şakir Paşa Ailesinin Beş Harikası Sergisiyle Türk Sanat Tarihine Yolculuk