‘Kitle cesareti bireysel vicdanın önüne geçiyor’
Sevgiyi ve ilgiyi olduğu kadar nefreti göstermenin de artık en popüler yolu sosyal medya. İngiltere’de yaşayan ressam Evre Başak Clarke’ın yaşadıkları da bunun en güncel örneği. Clarke 2023’te bağırsak kanseri olduğunu açıklamıştı. Geçen haftalarda da doktorların kendisine 3-4 hafta ömür biçtiğini sosyal medyadan duyurdu. Destek mesajlarının yanında oldukça fazla kötü yorumlar da aldı. Çevrimiçi ortamdaki nefret söylemlerini uzmanlarla değerlendirdik.
İnsanların hastalık ve ölüm gibi kaçınılmaz gerçeklerle yüzleştiği zamanlarda bile, çevrimiçi ortamda ortaya çıkan nefret ve saldırganlık eğilimleri giderek artıyor. Sosyal medya paylaşımları ve yorumlar, bazen destek ve sevgiyle dolup taşarken, bazen de merhametin kaybolduğu, öfkenin ve saldırının yoğunlaştığı alanlara dönüşebiliyor. Özellikle, Evre Başak Clarke örneğinde görülen bu durum, dijital platformların psikolojik etkilerinin ne denli karmaşık ve derin olabildiğine işaret ediyor.
Uzmanlar bu tür nefret söylemlerinin ortaya çıkışını, sosyal medya ortamının psikolojik ve sosyolojik dinamikleriyle açıklıyor. Bu süreçte, birçok faktör birbirine bağlı şekilde çalışıyor ve bu durum, saldırgan tutumların artmasına neden oluyor. Klinik psikolog ve psikoterapist Dr. Feyza Bayraktar ise, bu yapıyı çeşitli safhalara ayırarak detaylandırıyor.
Çevrimiçi ve Sosyal Faktörler
- Çevrimiçi çözülme etkisi: Dijital ekranlar, yüz yüze iletişimdeki utanç ve sorumluluk duygularını hafifletir. İnsanlar, normalde söylemekten çekinecekleri düşüncelerini, sansüre uğramadan dile getirebilir. Bu da normların buharlaşmasına zemin hazırlar.
- Sürü cesareti: Kalabalıklar, bireysel sorumluluğu azaltır. Bir kişinin saldırgan yorumu, diğerlerini de peşinden sürükler ve bu da toplu agresif davranışlara yol açar. Bireysel vicdanın değil, kitle psikolojisinin ön plana çıkması, saldırganlığı arttırır.
- Haset ve hayranlık‑nefret ikilisi: Başkalarının ulaşmak istediğimiz gücü, görünürlüğü, dikkati elde ettiğinde, hem hayranlık hem de kıskançlık duyguları harekete geçer. Bu karmaşıklık, saldırıya dönüşebilir.
- Empati yoksunluğu ve sadistik eğilimler: Bazı kişiler, başkalarının acısı karşısında empati kurmakta zorlanır, onları malzeme olarak görür. Sadistçe tatminler, bu tutumların pekişmesine yol açar.
- Öfkenin yer değiştirmesi: İnsanlar, aile, iş veya hayata yönelik öfkesini güvenli olmayan dijital ekrandan dışarı atabilir. Bu geçici rahatlama, saldırgan davranışların tekrar edilmesini kolaylaştırır.
- Adaletli dünya inancı: Dünyanın adil olduğuna ilişkin inanç, sarsıldığında, insanlar kendilerini “hak ettiği” düşüncesine sığınır. Bu da, saldırganlığın bataklığını besler.
- Ölüm kaygısı ve savunma mekanizmaları: Ağır hastalık haberleri, yaşamın kırılganlığını hatırlatır. Bu kaygı, saldırganlık ve inkâr yoluyla uzak durulmaya çalışılır.
- Suskunluk sarmalı: Sert ve saldırgan tepkilere maruz kalanlar, genellikle geri çekilir. Bu süreçte, en aşırıcılar kalır ve nefret, çoğu zaman genel kabul gören bir duruma dönüşür.
- Norm erozyonu ve anomi: Hız, anonimlik ve rekabet, toplumun ortak ahlaki referanslarını zayıflatır.
- Günah keçisi yaratma: Toplumsal gerilimlerin arttığı dönemlerde, öfke ve suçlamalar, kolayca görünür kişilere yönelir. Bu, sistemik sorunların bilinçli veya bilinçsiz ilkel bir çıkış kapısıdır.
Dr. Feyza Bayraktar’a göre, Evre Başak Clarke örneğinde üç ana aşama iç içe geçer:
"Ölüm ve kırılganlık fazlaca vurgulandığında, bazı kişiler bu kaygılarla baş edemeyip saldırgan davranışlara yönelir. Adalet inancının sarsılmaması adına, kendilerini kurban yerine koyar, ve görünür olan hep bir hedef haline gelir. Kişisel kıyaslar ve haset, hastalığın bile puan alması gibi acımasız bir oyuna döner."
Çevrimiçi nefretin etkileri ve psikolojik sonuçlar
Uzman psikolog Ayben Ertem ise, Clarke olayını dijital nefretin yıkıcı etkilerine ışık tutan önemli bir örnek olarak değerlendiriyor ve şu noktaları vurguluyor:
- Irkçı ve nefret içerikli mesajlar: Clarke’a yönelik açık ırkçı ve nefret söylemleri, saldırganlığın kişisel ve acı verici boyutlarını ortaya koyuyor.
- Sınırların aşılması: Destek mesajlarının yanı sıra, Clarke’a özel ısrarcı ve rahatsız edici iletişim istekleri, iyi niyetle başlayan iletişimlerin nasıl sınırların zorlanabileceğine dikkat çekiyor. “Lütfen DM atmayın” uyarısına karşın devam eden durum, sınırların ihlal edilmesinin sonucudur.
- Güven erozyonu ve tartışmalar: Clarke’ın yardım kampanyasına ilişkin yapılan şeffaflık ve güven sorgulamaları, elektronik ortamda yayılan bilgi ve iddiaların birey üzerinde nasıl ek baskı oluşturduğunu gösteriyor. Bu, hastanın psikolojik bütünlüğünü etkileyen önemli bir faktördür.
İşte bu tarz saldırıların, kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkilediği, stres hormonlarını yükselttiği ve bağışıklık sistemini baskıladığı da bilinmektedir. Uzmanlara göre, dijital ortamda karşılaşılan yoğun mesajlar ve olumsuz yorumlar, kişinin tedaviye uyumunu ve iyileşme motivasyonunu azaltabilir. Ayrıca, bu süreçte, mahremiyete saygı gösterilmesi ve sınırların belirlenmesi, iyileşme sürecinde önemli bir yer tutar.
‘Yoğun duygular takıntıya dönüştüyse...’ İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Itır Erhart ise, duyguların kimyasal ve nörolojik temellerine işaret ederek, aşk ve nefretin beynin benzer bölgelerine etki ettiğini belirtiyor.
“İkisi de beyinde benzer kimyasal tepkilere yol açar. Oksitosin, serotonin, dopamin gibi hormonlar mutluluk ve aynı zamanda nefret hislerimizde de salgılanır. Bu yüzden, internet ortamı tıpkı aşk ve sevgi gibi, nefreti de gösterebilmenin popüler bir yolu...”
Erhart, yoğun duyguların takıntıya dönüşmesi ve bu durumun zarar verici hale gelmesi durumunda, mutlaka önlemler alınması gerektiğine dikkat çekiyor. Özellikle, takip ve tehdit mesajlarıyla zarar vermek isteyen kişiler için, alınacak ciddi önlemler ve farkındalık şarttır.