40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
10.219,40%-0,06
UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Brugge, yıl boyunca ziyaretçilerini ağırlasa da, özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında şehrin gerçek ruhunu hissetmek mümkün oluyor. Yaz aylarındaki kalabalığı arkanıza alıp, şehrin sakin ve otantik yüzünü keşfetmek istiyorsanız, bu dönemler ideal zamanlar. Şehir merkezinden uzak bölgelere geçtikçe ise, Brugge’ün huzurlu ve özgün atmosferiyle karşılaşmanız muhtemeldir.
Yazar Kate Wickers da, şehri gezmenin en iyi zamanı olarak bu sezonları öneriyor. Özellikle, yaz aylarında daha çok turist akınına uğrayan noktaların dışındaki, tarihi dokusunu koruyan sakin alanlar ve küçük sokaklar, Brugge’ün otantik lezzetini yaşamak isteyenler için harika seçenekler sunuyor.
Şehirde gezginlerin ilgisini çeken önemli duraklardan biri, 13. yüzyıldan kalma Beguinage. Bu sakin yaşam alanı, Tanrı’ya adanmış kadınlar için kurulmuş olup, huzur verici bahçeleriyle şafahta veya gün batımında gezintiye çıkmak için uygun oluyor. Merkezi noktalara yakın olmasına rağmen, bu bölge sayesinde Brugge’ün başka bir yüzüyle tanışmak mümkün.
Wickers da özellikle, şehrin kompakt yapısı sayesinde, yürüyerek gezmenin en iyi yolu olduğunu vurguluyor. Sabah erken saatlerde veya gün batımında dolaşmak, şehrin o özgün ruhunu hissetmek için en güzel zamanlar. Ayrıca, Meryem Ana Kilisesi’ni ziyaret etmek ve Michelangelo’nun “Madonna ve Çocuk” heykelini, kalabalıktan uzak bir ortamda görmek keyifli bir deneyim sunuyor.
Kate Wickers, Brugge’de konaklama konusunda iki seçeneği öne çıkarıyor. Bunlardan ilki, tarihi dokusunu koruyan ve kanal kenarında yer alan aile işletmesi Hotel Van Cleef. VIII. Henry’nin dördüncü eşi Clevesli Anne ailesine dayanan köklü geçmişi ve 18. yüzyıldan kalma bu yapısı ile şehre özgün bir atmosfer katıyor. Otelin 16 odası, jakuzili mermer banyolar, Missoni ve Hermes mobilyalarla dekore edilmiş ve konforlu bir konaklama deneyimi sunuyor. Ayrıca, terasta sunulan içecekler ve kristal avizeler altında kahvaltı, şehirdeki en kaliteli deneyimlerden biri olarak gösteriliyor.
İkinci öneri ise, Brugge’ün en eski otellerinden biri olan Boutique Hotel Sablon. Bu otel, 16. yüzyıldan kalan cephesiyle tarihi dokusunu korumuş ve iç mekânda ise modern detaylar hakim. “The Loft” adlı en büyük oda, 84 metrekarelik alanı ve şehrin çatılarının eşsiz manzarasını sunmasıyla dikkat çekiyor. Kahvaltı büfesinde ise Belçika’nın ünlü waffle’ları ve Bruges Blomme yerel peynirleri öne çıkıyor, Wickers bu lezzetleri mutlaka denemenizi öneriyor.
Wickers, Brugge’de bağımsız işletmelerin hâlâ güçlü varlıklarını sürdürdüğüne dikkat çekiyor. Zanaatkar çikolata dükkânları, küçük waffle satıcıları ve geleneksel kuyumcular, şehre özgün ve otantik bir alışveriş deneyimi kazandırıyor. Bu bol dokulu ve özgün mağazalar, hem yerel üretimi desteklemek hem de kendinize eşsiz hatıralar almak için ideal ortamlar sunuyor.
Sonuç olarak, Kate Wickers’ın gözlemleri ve önerileri doğrultusunda, Brugge’ün sadece turistik bir durak değil, tarihle, huzurla ve zarafetle iç içe geçmiş özel bir Avrupa şehri olduğunu net bir şekilde görmek mümkündür.
Güney İtalya’nın Saklı Cenneti: Basilicata’da Güncel Keşifler