40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
10.219,40%-0,06
Yapay zekâ teknolojisinin sınırlarını zorlayan ve ilk kez uzun metrajlı bir belgesel formatında karşımıza çıkan ‘Gerçek Ötesi’ (Post Truth), gerçeklik kavramını sorgulayan özgün bir film. Bu belgesel, günümüz dünyasında enformasyon bombardımanı altında yaşadığımız, gerçeklikle kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaştığı bir çağda, izleyicilere yeni bir bakış açısı sunuyor. Tüm görüntüler, sesler ve anlatımlar yapay zekâ teknolojileri kullanılarak oluşturuldu ve 15 aylık titiz bir çalışma sürecinin sonucunda ortaya çıktı.
Alkan Avcıoğlu, yaklaşık üç yıldır yapay zekâ ile resim ve sanat üretimi üzerine çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalarını yurt dışında sergilemiş ve bir kitap halinde yayımlamış olsa da, onun en büyük hayali sinema alanında inovatif bir adım atmaktı. Günümüzde gerçeklik algısının giderek daha sahte ve manipüle edilmiş hale geldiğine dikkat çeken Avcıoğlu, özellikle Körfez Savaşı sırasında petrole bulanmış kuş görüntülerinin ardından, bu sahte görüntülerin aslında gerçekmiş gibi gösterilmesinin onun ilgisini çektiğini belirtiyor. Yapay zekâ ile gerçeklik ile sahte olan arasında kurduğu yeni bağ, onun belgesel anlatımını yeniden şekillendirmesine ilham kaynağı oldu. Çünkü artık görüntü sahte olabilir, ancak anlatı ve içerik gerçek olursa, bu belki de günümüzün en doğru ve etkili belgesel biçimi olur düşüncesiyle yola çıktı.
Yapay zekâ projesine başlamadan önce sinema ve televizyon alanında yüksek lisansını tamamlayan Avcıoğlu, 15 yılı aşkın süredir sinema yazarlığı ve eleştirisi yapıyor. Ayrıca, Sinema Yazarları Derneği üyesi olarak sektörde aktif rol alıyor ve film dağıtımcılığı gibi farklı alanlarda da deneyim sahibi. Bu tecrübesi, belgesel projesinin teknik ve sanatsal detaylarını şekillendirmesine büyük katkı sağladı.
Yaklaşık iki yıl süren yoğun hazırlık döneminde, metinden görsele, videodan müziğe kadar toplamda 15 farklı yapay zekâ aracı kullanıldı. Bu süreçte senaryoyu eşi Gizem Avcıoğlu ve Vikki Bardot ile birlikte yazdı. Filmde kullanılan görseller ve sesler, tamamen yapay zekâ destekli teknolojilerle üretildi ve her aşamada yeni nesil algoritmalar ve yaratıcı yapay zeka modelleri kullanıldı.
Günümüz dünyasında gerçek olmayan birçok unsurun medya ve sosyal medya aracılığıyla hızla yayılması, belgesel yapımcılarının ilgisini çekiyor. Londra’daki hayali bir restoran olan The Shed at Dulwich’in sahte fotoğraflar ve yorumlar yoluyla TripAdvisor’da en üst sıralarda yer alması veya dünya genelinde photoshop ile hazırlanmış seçim mitingleri ve sosyal medya botlarının tartışmaları, bu çağın sahteleşmiş doğasını gözler önüne seriyor. Yapay zekâ ve manipüle edilmiş içeriklerin, gerçeklik algısını nasıl şekillendirdiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, bu sahte görüntülerin ve olayların gerçeklik seviyesini belgelemek ve anlamlandırmak, günümüzün en büyük sanatsal ve etik meydan okumalarından biri haline geldi.
Filmin adı olan ‘Gerçek Ötesi’, İngilizce’deki ‘post-truth’ kavramından geliyor. Bu terim, özellikle 2016 sonrası dönemde toplumların artık gerçeklere değil, inançlara göre hareket ettiğine vurgu yapıyor. Jean Baudrillard’ın hiper-gerçeklik teorisi ile paralel olarak, artık gerçeklik yerine simülasyonların hüküm sürdüğü bir çağda yaşıyoruz. Sosyal medya ve dijital platformlar sayesinde, bireylerin kendi yankı odalarına hapsolması ve gerçeklik ile kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaşması, bu yeni çağın temel özellikleri arasında. Belgesel, tam da bu dönüşümün portresini çiziyor.
Avcıoğlu, geleneksel sinema sanatçıları ve yapımcılarından farklı olarak, yeni teknolojilere açık olmanın avantajını vurguluyor. Yapay zekanın büyük stüdyoların yanı sıra bağımsız ve yaratıcı bireylere de yeni imkanlar sunduğuna inanıyor. Bu teknolojiler sayesinde, büyük bütçeli projeler de dâhil olmak üzere, özgün ve etkili içeriklerin üretimi mümkün hale geliyor. Ayrıca, yapay zekâ destekli projelerin, sinemanın diğer sanat dallarına göre daha hızlı ve çevik hareket etmesine imkan tanıdığına dikkat çekiyor.
Müzik sektöründe de yapay zekânın etkisi büyüyor. Sezen Aksu ve Kenan Doğulu gibi pop ikonları, klip ve müzik videolarında yapay zekâ teknolojilerinden faydalanıyor. Bu isimler, yapay zekâ destekli prodüksiyonlarla, yeni ve özgün görsel deneyimler yaratıyor. Sezen Aksu’nun ‘Doğrucu’ ve Kenan Doğulu’nun ‘Yapma’ ile ‘Rütbeni Bileceksin’ şarkı videoları, bu teknolojilerin sanat ve yaratıcılığı nasıl güçlendirdiğine dair güzel örnekler sunuyor.
Google Türkiye CMO’su Serkan Girgin, teknolojinin insan hayatına ve yaratıcılığa dokunduğunda anlam kazandığını vurguluyor. Sezen Aksu’nun albümünü duyduktan sonra, ona ulaşarak fikrini paylaştıklarını ve amacın teknolojiyi sanatın hizmetine sunmak olduğunu belirtiyor. Google Gemini ve Veo 3 gibi gelişmiş yapay zekâ araçlarının, süreci hızlandırdığını ve her karede insan ve yapay zekânın uyumunu yansıttığını ifade ediyor.
Yapay zekâyla hazırlanan kliplerde, küçük ama güçlü metaforlar kullanılıyor. Öner S. Biberkökü, Sezen Aksu’nun ‘Şinanay’ şarkısına eşlik eden minik serçelerin, zor zamanlarda umut ve dayanışma simgesi olduğunu söylüyor. Klipte, büyük şehirde sıkışmış üç genç kadının hikâyesi anlatılırken, çocukluk ve umut temasına vurgu yapılıyor. Serçeler, her zaman içimize umut ve sevgi tohumları eken bir metafor olarak kullanılıyor.
Kenan Doğulu’nun ‘Yapma’ ve ‘Rütbeni Bileceksin’ şarkılarına hazırlanan kliplerde, yapay zekâ ve yüksek prodüksiyon teknolojileri büyük bir ustalıkla kullanıldı. Senaryoları ve görsel tasarımları ortağı İpek Sorak ile birlikte hazırlayan yapay zekâ sanatçıları, toplamda 192 sahne, 10 binden fazla görsel ve 15 farklı karakterle, benzersiz sinematografik evrenler yarattılar. Bu klipler, yüksek maliyetlere rağmen, özgün ve etkileyici anlatımlarıyla hafızalarda yer ediniyor ve yeni nesil müzik videolarında teknolojinin gücünü ortaya koyuyor.
Yapay zekâ teknolojisinin sınırlarını aşarak, ilk kez uzun metrajlı bir belgesel formatında izleyiciyle buluşan ‘Gerçek Ötesi’ (Post Truth), gerçeklik kavramını köklü bir şekilde sorgulayan, özgün ve çığır açıcı bir sanat eseri olarak dikkat çekiyor. Bu film, günümüz dünyasında enformasyon bombardımanı ve manipülasyonun hüküm sürdüğü, gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği bir dönemde, izleyicilere yeni bir görsel ve düşünsel deneyim sunuyor. Tüm görseller, sesler ve anlatımlar yapay zekâ teknolojileriyle tasarlandı, ve toplamda 15 aylık titiz bir çalışma sürecinin ardından tamamlandı.
Alkan Avcıoğlu, yaklaşık üç yıldır yapay zekâ ile resim ve sanat üretimi üzerine çalışmalar yapıyor. Yurt dışında sergilemiş ve bir kitap halinde yayımlamış olan bu çalışmalar, onun yaratıcı vizyonunu besliyor. Sinema alanına olan ilgisi ise uzun zamandır devam ediyordu. Günümüzde gerçeklik algısının giderek daha sahte ve manipüle edilmiş hale geldiğine dikkat çeken Avcıoğlu, özellikle Körfez Savaşı sırasında petrole bulanmış kuş görüntülerinin ardından, bu sahte ve manipüle edilmiş görüntülerin aslında gerçekmiş gibi gösterilmesinin onun ilgisini çektiğini söylüyor. Yapay zekâyla gerçeklik ve sahte arasında kurduğu yeni bağ, onun belgesel anlatımını yeniden şekillendirmesine ilham kaynağı oldu. Artık, görüntü sahte olabilir ama anlatı ve içerik gerçek olursa, bu belki de günümüzün en doğru ve anlamlı belgesel biçimi olur düşüncesiyle yola çıktı.
Yapay zekâ projesine başlamadan önce sinema ve televizyon alanında yüksek lisansını tamamlayan Avcıoğlu, 15 yılı aşkın süredir sinema yazarlığı ve eleştirisi yapıyor. Ayrıca, Sinema Yazarları Derneği üyesi olarak sektörde aktif ve deneyimli. Film dağıtımcılığı da yapmış olan Avcıoğlu, bu zengin tecrübesiyle belgesel projesinin teknik ve sanatsal detaylarını şekillendirdi.
Yaklaşık iki yıl süren yoğun hazırlık döneminde, metinden görsele, videodan müziğe kadar toplam 15 farklı yapay zekâ aracı kullanıldı. Senaryoyu, eşi Gizem Avcıoğlu ve Vikki Bardot ile birlikte yazdı. Filmde kullanılan görseller ve sesler, tamamen yapay zekâ destekli teknolojilerle üretildi ve her aşamada yeni nesil algoritmalar ve yapay zeka modelleri kullanıldı. Bu sayede, özgün ve etkileyici içerikler ortaya çıktı.
Günümüz dünyasında, medyanın ve sosyal medya platformlarının manipüle edilmiş içeriklerle dolu olması, belgesel yapımcılarının ilgisini çekiyor. Londra’daki hayali bir restoran olan The Shed at Dulwich’in sahte fotoğraflar ve yorumlar aracılığıyla TripAdvisor’da en üst sıralarda yer alması veya dünya genelinde photoshop ile hazırlanmış seçim mitingleri ve sosyal medya botlarının tartışmaları, bu çağın sahteleşmiş doğasını gözler önüne seriyor. Yapay zekâ ve manipüle edilmiş içeriklerin, gerçeklik algısını nasıl şekillendirdiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, bu sahte görüntülerin ve olayların gerçeklik seviyesini belgelemek ve anlamlandırmak, günümüzün en büyük sanatsal ve etik meydan okumalarından biri haline geldi.
Filmin adı olan ‘Gerçek Ötesi’, İngilizce’deki ‘post-truth’ kavramından geliyor. Bu terim, özellikle 2016 sonrası dönemde toplumların artık gerçeklere değil, inançlara göre hareket ettiğine vurgu yapıyor. Jean Baudrillard’ın hiper-gerçeklik teorisiyle paralel olarak, artık gerçeklik yerine simülasyonların hüküm sürdüğü bir çağda yaşıyoruz. Sosyal medya ve dijital platformlar sayesinde, bireylerin kendi yankı odalarına hapsolması ve gerçeklik ile kurmaca arasındaki sınırların bulanıklaşması, bu yeni çağın temel özellikleri arasında. Belgesel, tam da bu dönüşümün portresini çiziyor.
Avcıoğlu, geleneksel sinema sanatçıları ve yapımcılarından farklı olarak, yeni teknolojilere açık olmanın avantajlarını vurguluyor. Yapay zekânın büyük stüdyoların yanı sıra bağımsız ve yaratıcı bireylere de yeni imkanlar sunduğuna inanıyor. Bu teknolojiler sayesinde, özgün ve etkileyici içeriklerin üretimi hız kazanıyor. Ayrıca, yapay zekanın sinemanın diğer sanat dallarına göre daha hızlı ve çevik hareket etmesine imkan tanıdığını belirtiyor.
Müzik sektöründe de yapay zekâ teknolojileri büyük bir dönüşüm yaşıyor. Sezen Aksu ve Kenan Doğulu gibi pop ikonları, klip ve müzik videolarında yapay zekâ teknolojilerinden faydalanıyor. Bu isimler, yapay zekâ destekli prodüksiyonlarla, yeni ve özgün görsel deneyimler yaratıyor. Sezen Aksu’nun ‘Doğrucu’ ve Kenan Doğulu’nun ‘Yapma’ ile ‘Rütbeni Bileceksin’ şarkı videoları, bu teknolojilerin sanat ve yaratıcılığı nasıl güçlendirdiğine güzel örnekler sunuyor.
Google Türkiye CMO’su Serkan Girgin, teknolojinin insan hayatına ve yaratıcılığa dokunduğunda anlam kazandığını söylüyor. Sezen Aksu’nun albümünü duyduktan sonra, ona ulaşarak projeye destek verdiğini ve amacın teknolojiyi sanatın hizmetine sunmak olduğunu belirtiyor. Google Gemini ve Veo 3 gibi gelişmiş yapay zekâ araçlarının, süreci hızlandırdığını ve her karede insan ve yapay zekânın uyumunu yansıttığını ifade ediyor.
Yapay zekâyla hazırlanan kliplerde, küçük ve güçlü metaforlar kullanılıyor. Öner S. Biberkökü, Sezen Aksu’nun ‘Şinanay’ şarkısına eşlik eden minik serçelerin, zor zamanlarda içimize umut ve dayanışma tohumları ektiğini anlatıyor. Klipte, büyük şehirde sıkışmış üç genç kadının hikâyesi anlatılırken, çocukluk ve umut temaları öne çıkıyor. Serçeler, her zaman içimize umut ve sevgi tohumları eken bir metafor olarak kullanılıyor ve bu sayede izleyiciye güçlü bir duygusal bağ kuruluyor.
Kenan Doğulu’nun ‘Yapma’ ve ‘Rütbeni Bileceksin’ şarkılarına hazırlanan klipler, yüksek prodüksiyon ve yapay zekâ teknolojilerinin ustalıkla kullanılmasıyla dikkat çekiyor. Senaryoları ve görsel tasarımları, ortakları İpek Sorak ile birlikte hazırlayan sanatçılar, toplamda 192 sahne, 10 binden fazla görsel ve 15 farklı karakterle, benzersiz ve etkileyici sinematografik evrenler yarattılar. Bu klipler, yüksek maliyetlerine rağmen özgün anlatımlarıyla hafızalarda yer ediniyor ve yeni nesil müzik videolarında teknolojinin gücünü ortaya koyuyor.
Yangın Dumanının Sağlık Üzerindeki Etkileri ve Korunma Yöntemleri