41,9599$% 0,31
48,8833€% 0,52
5.388,57%0,50
9.245,00%0,42
36.866,00%0,41
10.853,43%-0,81
02:00
Mayıs 2003’te, dönemin ABD Başkanı George W. Bush, San Diego açıklarındaki USS Abraham Lincoln uçak gemisinde, “Görev Tamamlandı” yazılı bir pankartın altında yaptığı tarihi konuşmayla Irak’taki askeri operasyonların sona erdiğini ilan etti. Bu gösterişli ve sembolik hareket, Amerikan askeri gücünün ve zaferinin simgesi haline gelmiş olsa da, kısa süre sonra gerçeklerin ve sonuçların bu iddiayı yalanladığı ortaya çıktı. Bush’un Irak işgal gerekçeleri, özellikle kitle imha silahlarına sahip olma iddiası ve El Kaide ile bağlantı kurma girişimleri, zamanla kamuoyu ve uzmanlar tarafından yalanlar ve manipülasyonlar olarak değerlendirildi.

İşgal öncesinde, ABD hükümeti ve istihbarat birimleri, Irak’ın büyük ölçüde kitle imha silahlarına sahip olduğunu ve bu silahların kullanılma olasılığını artırdığını iddia etti. Ancak, yıllar sonra yapılan araştırmalar ve bağımsız incelemeler, bu iddiaların temelsiz olduğunu ve hükümetin manipüle edilmiş istihbarata dayandığını gösterdi. Bush’un zafer konuşması ve ardından gelen olaylar, Amerikan ulusal gururunun ve politikalarının ne denli çarpıtılabildiğine dair önemli bir örnek teşkil etti.

22 yıl sonra, ABD’nin eski başkanı Donald Trump, Irak işgalinin ardından oluşan karmaşık ve karmaşık siyasi yapıya rağmen, benzer manipüle edilmiş istihbaratlara dayanarak yeni çatışma ve müdahale planları peşinde koştu. Trump, özellikle Orta Doğu’da güç dengelerini değiştirmeye yönelik adımlar atarken, Irak ve bölge ülkeleri üzerinde yeni stratejiler geliştirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer programını ve uranyum stoklarını kullanarak silahlandırmaya çalıştığını iddia ederek, bölgesel güvenlik endişelerini dile getirdi. Netanyahu’nun bu iddiaları, uluslararası toplumun dikkatini çekerken, İsrail’in nükleer silah sahibi olup olmadığı konusu halen resmi olarak kabul edilmemekte ve tartışmalara açık kalmaktadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü, İsrail’in yaklaşık 90 savaş başlığına sahip olduğunu tahmin etmektedir. Ancak, İran’ın nükleer programı ve uranyum zenginleştirme faaliyetleri, uluslararası uzmanlar ve BM’nin denetim kurumları tarafından dikkatle izlenmekte ve değerlendirmeler, İran’ın nükleer silah geliştirme niyetine dair kesin kanıtların henüz bulunmadığını göstermektedir.

ABD ve müttefiklerinin iddiasına rağmen, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve bağımsız uzmanlar, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin silah üretimiyle doğrudan bağlantılı olduğuna dair yeterli kanıt bulunmadığını belirtti. 2018’de ABD’nin İran nükleer anlaşmasından tek taraflı çekilmesi ve yaptırımların yeniden uygulanması, İran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini artırmasına sebep oldu. Bu durum, bölgedeki tansiyonu yükseltirken, uluslararası toplum ve uzmanlar, diplomatik çözüm yollarının önemini vurgulamaktadır.

İsrail’in bu alandaki tutumu, bölgedeki güç dengelerini ve uluslararası politikaları yakından etkilemektedir. Netanyahu, İran’ın nükleer silah geliştirme hızını ve potansiyel tehditlerini sürekli vurgulayarak, bölgesel ve küresel güvenlik endişelerini körüklemektedir. İsrail’in nükleer silah sahibi olup olmadığı konusunda, resmi bir açıklama yapılmamış olsa da, uluslararası toplum ve araştırmacılar, İsrail’in yaklaşık 90 savaş başlığına sahip olabileceği tahmininde bulunmaktadır.

Trump ve önceki ABD yönetimleri, İran ve bölgedeki diğer ülkelerde rejim değişikliği ve askeri müdahaleler yoluyla nüfuzlarını artırmaya çalıştılar. 1950’lerden başlayarak, İran’daki petrol kaynakları ve siyasi istikrarı hedef alan çeşitli CIA operasyonları ve darbeler, bölgesel güç dengelerini şekillendirdi. 1979 İran devriminden sonra ise, ABD, Şah Muhammed Rıza Pehlevi’yi destekleyerek, İran’daki yeni yönetimin karşıtı politikalar izledi. Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesi ve Afganistan’daki Taliban rejiminin çökertilmesi gibi operasyonlar, ABD’nin bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşma çabalarının bir parçasıydı.

ABD’nin İran ve bölge ülkelerine yönelik askeri ve politik müdahaleleri, bölgenin istikrarını tehdit eder hale gelmiş durumda. CNN ve diğer uluslararası medyanın analizleri, bu müdahalelerin yalnızca bölgesel değil, küresel güvenliği de tehlikeye attığını vurgulamaktadır. Uzmanlar, diplomasi ve müzakere yollarının önceliklendirilmesi gerektiğine dikkat çekerek, askeri çatışmaların uzun vadeli çözümler getirmediğini ve dünya genelinde barış ve istikrarın sağlanması için daha yapıcı politikaların geliştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

Filistinli Yetkili Ebu Rudeyne’den İsrail ve ABD’ye Kritikler
1
Trump’tan NATO Zirvesi Sonrası Çarpıcı Açıklamalar
404 kez okundu
2
İsrail ve İran Arasındaki Çatışma ve Uluslararası Tepkiler
393 kez okundu
3
Kuzey Kore lideri Kim’in kız kardeşinden Güney Kore mesajı: ‘Uzlaşı kapısı kapalı’
301 kez okundu
4
Trump’tan Beyonce çağrısı: Yargılansın
251 kez okundu
5
ABD Başkanı Donald Trump’tan Filistin ve Orta Doğu Politikaları Üzerine Açıklamalar
243 kez okundu
Bugün TV’de Hangi Programlar ve Yayın Saatleri? Güncel Kanal Akışları
Beşiktaş ve Fenerbahçe Derbilerinde Hakem Kararları ve Kırmızı Kart Analizi
Manisa FK ve Muğlaspor Karşılaşması Hakkında Detaylar
Icardi’nin Gelişimi ve Galatasaray’ın Geleceği Hakkında Son Durum
Dünyanın İlk 56 Bedene Sahip Moda Modeli Tess Holliday’nin Hikayesi
Ziraat Türkiye Kupası 3. Tur Maçı Çorum’da Heyecan Dolu Anlar Yaşatacak
Esneme Davranışının Gizemleri ve Bilimsel Yaklaşımlar
Survivor 2026 Ünlüler – All Star Kadrosuna Yeni Katılımcı Dilan Çıtak Tatlıses Eklendi
10 Kasım Anma Günü: Resmi Tatil Olmayan, Ama Anlamı Büyük
Fenerbahçe’den Çocuklara Umut ve Eğitim Destekleri