DOLAR

41,9599$% 0,31

EURO

48,8833% 0,52

GRAM ALTIN

5.388,57%0,50

ÇEYREK ALTIN

9.245,00%0,42

TAM ALTIN

36.866,00%0,41

BİST100

10.853,43%-0,81

Sabah Vakti a 02:00
İstanbul HAFİF YAĞMUR 17°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • MuhtarAbi
  • Genel
  • ‘O sahnede sadece müzik yapmakla kalmadık, hayallerimizin gerçeğe dönüştüğü bir rüya yaşadık’
Güncellenme - 27 Temmuz 2025 04:40
Yayınlanma - 27 Temmuz 2025 04:40

‘O sahnede sadece müzik yapmakla kalmadık, hayallerimizin gerçeğe dönüştüğü bir rüya yaşadık’

Cazın efsanelerinin yıllardır unutulmaz performanslar sergilediği Montrö Caz Festivali sahnesinde bu kez Anadolu’nun sesleri yükseldi. Müziğinde folk rock ve Anadolu’nun izlerini taşıyan Telli Davul izleyicilere kültürlerarası bir buluşma yaşattı.

Montrö Caz Festivali, caz müziğinin en prestijli ve köklü etkinliklerinden biri olarak 1967 yılından beri düzenleniyor. Ella Fitzgerald, Nina Simone, Aretha Franklin, Miles Davis ve Pink Floyd gibi dünya çapında sanatçıların sahne aldığı bu festival, sadece cazla sınırlı kalmayıp rock, funk, elektronik ve soul gibi farklı müzik türlerine de ev sahipliği yapıyor. İsviçre’nin Montrö şehrinde, Geneva Gölü’nün muhteşem manzarası eşliğinde gerçekleşen bu eşsiz etkinlikte, bu yıl Türkiye’den Telli Davul grubu sahne aldı. 2021 yılında kurulan ve 1970’lerin folk rock ile Anadolu pop müzik motiflerini taşıyan, disko, saykedelik ve caz unsurlarıyla zenginleştirilmiş tarzlarıyla tanınan bu grup, dinleyicilere geçmiş ve bugünü bir araya getiren unutulmaz bir müzik yolculuğu sundu. Altın Gün gibi Anadolu folk rock’un öncüleri arasında yer alan Telli Davul’un adını yakın zamanda daha sık duyacağız gibi duruyor.

Grup üyeleri Özer Ateş, Gamze Yılmazel, Maya Muz ve Muaz Ceyhan, yaptıkları röportajda çeşitli soruları yanıtladı. Bu sorular arasında, yollarınız nasıl kesişti, projeye başlamadan önce aklınızda neler vardı, ve Montrö Caz Festivali gibi prestijli bir sahnede olmak sizin için ne ifade ediyor gibi konular yer alıyor.

Yollarınız nasıl kesişti, bu projeye girerken aklınızda ne vardı?

Özer Ateş: Telli Davul, uzun süredir hayalimde şekillenen ve üzerinde çalıştığım bir projeydi. Çocukluk yıllarımdan beri hayranlıkla dinlediğim Anadolu saykedelik pop ve rock müzikleri ile bu alandaki öncü sanatçılar, bu projeyi hayata geçirmemde büyük ilham kaynağım oldu. Grup üyeleri farklı müzik tarzlarından gelen, kendi alanlarında uzman ve üretken arkadaşlarım. Bu farklılıklarımızdan doğan ortak dil, projeyi güçlendirdi. Grubun temelini, benim rock ve funk temelli bas gitar yaklaşımlarım ile Muaz Ceyhan’ın yaylı tambur ve çağlama gibi geleneksel enstrümanlardaki motifleri oluşturuyor. Ardından caz piyanisti Maya Muz’un 70’ler ve 80’ler esintili dokunuşları ve Gamze Yılmazel’in özgün davul-perküsyon tarzı bu zenginliği tamamladı. Böylece, dönemsel ve ritmik açıdan oldukça zengin bir müzik ortaya çıktı.

Yollarınız nasıl kesişti, bu projeye girerken aklınızda ne vardı?

Montrö Caz Festivali gibi bir sahnede olmak ne hissettirdi?

Gamze Yılmazel: Dünya çapında tanınan ve köklü bir müzik festivali olan Montrö Caz Festivali’ne davet edilmek bizim için tarif edilemez bir gurur ve büyük bir onurdu. Bu festivalde sahne almak, müzikal yolculuğumuzda yeni bir sayfa açmamızı sağladı. Sadece müzik yapmakla kalmadık, aynı zamanda kültürümüzü ve tarihimizden parçaları da dünyaya taşıdık. Bu deneyim, hayallerimizin gerçeğe dönüştüğü, çok özel ve unutulmaz bir anı oldu.

Montrö Caz Festivali gibi bir sahnede olmak ne hissettirdi?

Orada sahnede olmak büyük bir başarı. Peki, Montrö Caz Festivali sizi nasıl keşfetti, yollarınız nasıl kesişti?

Maya Muz: Geçen yıl İstanbul Caz Festivali’nde sahne alma fırsatımız oldu. Bu, bizim için oldukça önemli ve heyecan verici bir deneyimdi. Festival direktörü Harun İzer’in referansı sayesinde, Montrö Caz Festivali yetkilileri bizimle iletişime geçti ve bu sayede uluslararası platformda yer alma şansı yakaladık.

“BU ŞARKI NE ANLATIYOR?”

Yabancı dinleyiciler Anadolu motiflerine nasıl tepki veriyor?

Muaz Ceyhan: Genellikle büyük bir ilgi ve merakla karşılıyorlar. Melodilerimizin ve ritmik yapımızın zenginliği, yabancı dinleyicilere oldukça çekici geliyor. İlginç olan ise, dinleyicilerin sadece müziğe değil, şarkıların sözlerine ve arkasındaki kültürel anlatımlara da büyük ilgi göstermeleri. Konserlerde, bazen yabancı dinleyicilerin Türkçe sözlerin anlamını sorduğunu duyuyoruz. Bu, müziğin dil ve kültür sınırlarını aşan evrensel bir iletişim aracı olduğunu gösteriyor. Anadolu motifleri ise, dinleyiciler üzerinde büyüleyici bir etki bırakıyor ve onları başka diyarlara götürüyor.

Geleneksel Anadolu folk müziğinin bugün bu kadar ilgi görmesini neye bağlıyorsunuz?

Muaz Ceyhan: Anadolu folk müziği, 60’lar ve 70’ler döneminden beri evrensel bir dil ve zengin bir müzik geleneği barındırıyor. Ancak 90’lar itibarıyla dijital teknolojilerin gelişmesiyle, müzikte yapay ve mekanik sesler öne çıktı. Bu da Anadolu’nun sıcak ve içten seslerinden uzaklaşmaya neden oldu. Bizler, bu güzel geleneği yeniden canlandırmak ve günümüz müzik diliyle buluşturmak istiyoruz. Enstrümanlarımızın özgün tınıları, sözlerdeki evrensel temalar—aşk, hüzün, umut ve özlem—dünyanın her köşesindeki dinleyicilere dokunabiliyor. Dijital çağın yapaylığı içinde kaybolan duyguları tekrar hissettiren bu müzik, geçmişle bağ kurmak isteyenlerin ilgisini çekiyor.

Türkiye’den Avrupa turnesine uzanan bu yolculuk size nasıl bir dönüşüm yaşattı? Sahneye ve izleyiciye bakışınızda neler değişti?

Gamze Yılmazel: Anadolu’nun toprak ve doğa kokan ezgilerinin, uzak diyarlarda bile insanların kalbine dokunabildiğine şahit olmak gerçekten tarifsiz bir duygu. Türkiye’de sahne alırken yabancı izleyicilere rastlıyorduk, ancak Avrupa turnesinde bu deneyim çok daha yoğun oldu. Elbette kendi ülkemizdeki dinleyicilerimizle bağ kurmak önemli, ama Hollandalı, Perulu ya da İsviçreli dinleyicilerin müziğimize gösterdiği ilgi ve onların kültürel hareketlerle dans etmeleri, bizlere yeni bir perspektif kazandırdı. Bu süreç, sahne ve seyirciye bakış açımızı değiştirdi. Artık sadece müzik icra etmiyoruz; kültürlerin, duyguların ve hikâyelerin buluşma noktası olmayı öğrendik. Müzik dilinin olmaması ve duyguların evrenselliği, bu deneyimlerde kendini gösteriyor.

Telli Davul’un gelecek planlarında neler var?

Maya Muz: Çok sevdiğimiz ve idolümüz olan Moğollar grubunun ‘Toprak Ana’ eserini yeniden yorumladık. Bu özel kaydı, ‘Moğollar’a Saygı’ projesi kapsamında önümüzdeki ay yayımlamayı planlıyoruz. Ayrıca, yakın zamanda iki önemli konserimiz olacak: 30 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta, Kolombiyalı grup Balthvs’dan önce sahne alacağız ve 8 Ağustos’ta Sinop’ta Pikfest festivalinde yer alacağız. Sonbahar ve kış aylarında Avrupa turnesine geri dönmeyi planlıyoruz ve görüşmelerimiz sürüyor.

“ORKESTRANIN TELLİ DAVULU DERLER BUNA” – Grubun adının Telli Davul olmasına nasıl karar verdiniz, ardında sizin için özel bir anlam var mı?

Özer Ateş: Akrabalarımda birçok müzisyen var, ve çocukken İstanbul’un çeşitli orkestralarını izlemek benim için büyük bir şanstı. Sahneye yaklaşır, sadece bas gitarımı dinlerdim. Bir gün, bir orkestrada bas çalan abilerden birine “Bu enstrüman nasıl bir şey? Görevi nedir?” diye sorduğumda, bana gülümseyerek “Orkestranın telli davulunu derler buna,” demişti. Bu söz, çocuk aklımda yer etti ve yıllar sonra bu ismi projeme verme ilhamı oldu. Bu anlamlı ve özgün ismin, bizim müziğimizin kökenine ve geleneksel enstrümanlara saygı duruşu olduğunu düşünüyorum.

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Gökhan Tepe: En ateşli aşklar da en büyük acılar da zamana mutlaka yenilecektir

HIZLI YORUM YAP