Gözlemler, Filmler ve Hayata Bakış

Videolarda, filmlerde görmeyenlerle ilgili mizah yapılmasına karşı değilim. Ama gündelik hayatta bizim adımıza varsayımda bulunurken bu etkiden çıkmak gerekiyor.

Giriş: Sosyal Medya ve Günlük Hayat

İşsiz kalınca ve sıkıldıkça, sosyal medyaya olan ilgim giderek arttı. Evde ya da yolculuk sırasında ne yapacağımı düşünürken, elim otomatik olarak telefona gidiyor. Kulaklığım ise adeta bir uzvum gibi, takıp çıkarmadan günlük hayatımın bir parçası haline geldi. Asıl konuya geçmek gerekirse, hepimiz biliyoruz ki, bu teknolojik cihazlar bizi dinliyor mu, yoksa sadece bir varsayım mı? Resmi kurumlar ise, "Sizi dinliyor ve izliyoruz" demekten kaçınıyor. Ancak, benim gibi engellilik veya körlük üzerine içerik üreten biri olarak, karşılaştığım reels’lar ve videoların çoğu bazen şaşırtıcı derecede stereotip içerikli oluyor. Örneğin, sahtekâr dilenciler ya da mizahi halleriyle ilgili videolar, bana pek rahatsızlık vermiyor. Ama asıl ilgimi çeken, neden bir zengin işadamı ya da başarılı bir sanatçı olamıyorum? Bu sorunun cevabını ararken, görmeyen insanların da son derece yetenekli olabileceğini düşünüyorum. Örneğin, Cüneyt Arkın, gözleri olmadan bile okla saç telini vurabiliyor. Belki bizler de denesek, bu tür beceriler geliştirebiliriz. Ya da rahmetli Kemal Sunal’ın, elindeki saatli bombayı kör bir dilenciye dinlettiği sahne, hafızalarımızda yer etmiş. Bu sahneler mizah konusu olsa da, gerçek yaşamda benzer olaylara rastlamak mümkün. Bazıları bu tür hikâyelere inanmakta güçlük çekiyor, hatta güldükçe gülerken, bu durumların gerçekten yaşanabildiğine inananlar da var. İşte burada hikâye başlar...

İstisnalar elbette var, ama genellikle toplumun büyük çoğunluğu bu stereotipleri benimser ve günlük yaşamda da buna uygun davranışlar sergiler. Bu durum, yabancı filmlerde de kendini gösterir. Bazı sahneler öyle şaşırtıcıdır ki, "Artık bu kadar da olmaz" dedirtebilir. Ancak, özellikle "Kadın Kokusu" filmi, hem bu konulara farklı bir açıdan bakmamı sağladı hem de benim için önemli bir ilham kaynağı oldu. Al Pacino’yu bilirsiniz; onun bu filmi, tekrar dans etmemi tetikledi. Her sahnesi, farklı yönlerimizi ortaya koyuyor. Hem görerek hem de kör olduktan sonra izlemek, bana farklı deneyimler kazandırdı. İki farklı dünyayı deneyimlemek, gerçekten de eşsiz bir şeymiş.

Günlük Hayattan Bir Örnek: Yanlış Yolda Durum

Şimdi, asıl hikâyeme geçeyim: Bir gün işyerinde, tuvaletten çıktıktan sonra iki arkadaşım ve ben sola doğru yürüyorduk. Bu sırada, bir hanımefendi bizi yakaladı ve "Yanlış yere giriyorsunuz" dedi. Aniden durdum ve hayat durdu sanki. Arkadaşım pek önemsemedi, onu da durdurup sordum: "Nereden anladınız ki yanlış yoldayız?" O ise, "Orası otoparka gidiyor" dedi. Ben de, "Bunun yanlış olduğunu nereden çıkardınız? Belki arabamız orada değil, ya da şoförümüz yok. Ayrıca, merdivenler otoparka çıkıyor olsa da, ofisimize de ulaşabiliriz" diyerek durumu açıkladım. Bu açıklamama rağmen, kadın sessiz kaldı. Sonra güldüm, o da rahatladı ve "Böyle düşünmedim, özür dilerim" diyerek iyi dileklerde bulundu ve yollarımıza devam ettik. Aslında, izlediğimiz filmler ve hikâyeler sadece bir oyun ve rol; bunların gerçek hayattan esinlenebileceğini unutmamak gerekiyor. Örneğin, Al Pacino kör değil. Tango yapmak için görmeye gerek yok. İzlerken, eğlenirken ve düşündükçe, gerçek hayatta neye inandığımızın farkında olmak önemli. Bir başkası yerine varsayımda bulunurken, "acaba" demek ve biraz daha dikkatli olmak gerekiyor. Günlük hayatın otomatik akışından uzaklaşıp, biraz durup, varsayımları bırakıp, daha yavaş ve bilinçli bir yaşam sürmek dileğiyle...

İyi pazarlar!