40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
10.219,40%-0,06
Artık tanıdık gelen o hisler bir kez daha başladığında 28 yaşındaki genç anne, henüz yeni doğumunu tamamlamış ve bebeğini uyutmaya çalışıyordu. ABD’nin Iowa eyaletinin Bettendorf kasabasında yaşamını sürdüren kadın, sanki takvimler ılık bir nisan sabahını değil de soğuk bir ocak gününü gösteriyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Bedeni titremeye, dişleri birbirine vuruyor, kolları ve bacakları kontrolsüzce titriyordu. Vücudu ısınmak için elinden geleni yapıyordu ancak birkaç dakika içinde bu üşüme hissi geçiyor, yerine vücutta artan bir ağırlık ve sıcaklık hissi alıyordu. Termometre ise, genç annenin ve eşinin tahminlerini doğrularcasına, yüksek ateşi gösteriyordu.
Kadın, son iki haftadır bu durumları aralıklı olarak yaşıyordu. İlk başlarda vücudu derin bir üşüme ve titreme ile karşılaşıyor, ardından 38-39 dereceye ulaşan ateşi, ilaç kullanmadan düşmüyordu. Yakınlardaki acil tıp merkezine başvurduğunda kendisine 10 günlük bir antibiyotik tedavisi önerilmişti. Ancak, son dozunu aldıktan sonra bile ateşler devam ediyordu. Ayrıca, doğum sırasında atılan dikişlerin olduğu bölgeden gelen ağrı, ateşi düşse bile geçmiyordu. Bebekle birlikte evlerine döndükten birkaç gün sonra bu ağrı kaybolmuştu, fakat tam bir ay sonra, yüksek ateşle birlikte aniden yeniden ortaya çıktı.
Genç kadın, o gün önceden planlanmış olan doktor muayenesi için ailece Iowa Üniversitesi Sağlık Tıp Merkezi’ndeki Kadın Doğum Kliniği’ne gittiler. Burada, bir ebeye durumu anlatırken dikkatle muayene edildi. Muayene sonucu, birkaç dikişin tutmadığı, doğum sırasında oluşmuş yırtıkların yeniden açıldığı ve birkaç bölgeden cerahat sızdığı anlaşıldı. Tüm bölge oldukça hassas ve enfektif durumdaydı. Hemen hastaneye yatırılan kadın, antibiyotik tedavisine başlandı.
İkinci gün, kadın detaylı bir ameliyatla incelendi. Açılan dikişlerin enfekte olduğu teyit edildi ve antibiyotikler ile iyileşme kaydedildi. Rahim ağzı muayenesinde herhangi bir anormallik tespit edilmedi. Ayrıca, memelerde enfeksiyon belirtisi görülmedi. Ancak, tüm bu detaylara rağmen, hastanın ateşi her gün yükselmeye devam ediyordu. Enfeksiyonun kaynağını bulmak amacıyla alınan kültürler, kan ve idrar testleri, tomografi ve diğer görüntüleme yöntemleri herhangi bir enfekte alan veya gizli iltihaplanma belirtisi göstermiyordu. Hastanın kendisinde başka bir şikayet de bulunmuyordu.
Dr. Daniel Livorsi, hastanın dosyasını dikkatle inceledi ve detaylı bir soruşturma başlattı. Genç kadına, üç yıl önce Hindistan’dan Amerika’ya taşındığını ve bu süre zarfında herhangi bir enfekte ortam veya hastalık kapma durumu yaşayıp yaşamadığını sordu. Kadın, uzun süreli bir maruziyet veya enfeksiyona işaret eden herhangi bir belirti olmadığını, bebeğin doğduğunda ve sonrasında ailesinin ziyaretleri sırasında herhangi bir hastalık belirtileri görmediklerini belirtti. Ayrıca, evdeki yiyecekleri de herhangi bir şekilde değiştirmediklerini ve yeni bir enfeksiyon kaynağına maruz kalmadıklarını ifade etti.
Doktorlar, yapılan tüm testler ve gözlemler sonucunda enfeksiyon veya başka bir neden bulamadılar. Bu süreçte, kadının ateşi sürekli yükselmeye devam ederken, enfeksiyonun kaynağını belirleyememek büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu noktada, muhtemel nedenler arasında bakteriyel enfeksiyonlar ve virüsler düşünülüyordu. Bakteriyel kaynaklar laboratuvar ortamında üretilemediği takdirde, teşhis daha da zorlaşıyordu. Bu nedenle, tüberküloz ve diğer alışılmadık enfeksiyonlar için kan testleri istendi; ayrıca, enfeksiyonun olası saklanma yerlerini belirlemek amacıyla ultrason ve MR taramaları planlandı.
Testler sonuçsuz kalınırken, virüslerin neden olabileceği olasılık da düşünülüyordu. Epstein-Barr virüsü ve sitomegalovirüs gibi inatçı ateşlere neden olabilen virüsler için bağışıklık sistemi yanıtı değerlendirilerek, detaylı kan testleri yapıldı. Ayrıca, otoimmün hastalıklar ve kanser şüphesiyle romatoloji ve hematoloji uzmanlarından destek istendi. Sorunun kaynağını tespit etmek amacıyla, PET taraması da planlandı; bu yöntemle, vücuttaki aktif ve inflamasyonun yoğun olduğu bölgeler belirlenmeye çalışıldı.
Günler süren testler ve incelemeler sonucunda, ultrason, MR ve birçok kan testi hiçbir ipucu vermedi. Kadın, her gün yüksek ateşle yaşamaya devam ediyordu. En sonunda yapılan PET taraması, boyundan pelvise kadar yayılan parlak renkli lenf nodüllerini ortaya çıkardı. Bu lenf düğümleri, enfeksiyon veya otoimmün bozukluğun belirtisi olabileceği gibi, lenfoma veya lenfoma gibi bağışıklık sistemi kaynaklı bir kanserin de göstergesi olabilirdi.
Doktorlar, bu bulgular ışığında, lenf düğümlerinden biyopsi yapmaya karar verdi. Büyümüş lenf nodlarından alınan doku örneği, sonuçlar henüz gelmeden, genç kadının korkuları ve endişeleri arttı. Biyopsi sonuçları ise, nihai tanıyı ortaya koydu ve genç kadına, genellikle lenfoma veya lupus ile karıştırılan Kikuchi hastalığı teşhisi kondu. Bu hastalık, nadir görülen ve viral enfeksiyona yanıt olarak gelişen, bağışıklık sisteminin anormal bir reaksiyonu olarak biliniyor. Tanı konduktan sonra, hastanın durumu yakından takip edilerek, genellikle kendiliğinden iyileşebildiği öğrenildi.
Hastalık belirtileri arasında yüksek ateş, yorgunluk ve şişmiş lenf düğümleri bulunuyordu. Ancak, en iyi haber, bu hastalığın genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden iyileşiyor olmasıydı. Kadına, birkaç gün önceki yüksek ateşin artık sona erdiği ve durumu iyiye gidiyordu. Doktorlar, hastanın tekrar ateşlenmeye başlaması halinde, gerekirse ek tedavi ve takip yapılacağını belirtti. Bebeğiyle birlikte eve dönen genç kadın, kendini çok daha iyi hissediyor ve yaşamındaki bu ani değişiklik sayesinde, sağlığına kavuşmanın sevincini yaşıyordu. Kadın ve ailesi, bu sürecin sonunda, bilinmeyen hastalıkların bile tedavi edilebilir olduğunu öğrenmiş ve sağlıklarına yeniden kavuşmuşlardı.
LGS Yüzdelik Dilimi ve Tercih Sürecinde Önemi