40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
10.219,40%-0,06
İsrail, İran’ın nükleer programını gerekçe göstererek başlattığı kapsamlı operasyonlarla bölgesel güvenliği sağlamayı hedefliyor. Uzun yıllardır sürdürülen gizli sabotajlar, istihbarat faaliyetleri ve bilim insanlarına yönelik suikastlar, bu çatışmanın temel taşlarını oluşturuyor. Geçen hafta başlayan saldırılar sırasında Natanz, Arak, İsfahan gibi İran’ın ana nükleer tesisleri hedef alındı ve ülkenin önde gelen bilim insanları öldürülerek İran’ın nükleer gelişimine ağır darbe indirilmek istendi. İran ise bu iddiaları reddediyor ve nükleer programını yalnızca barışçıl amaçlar kapsamında yürüttüğünü savunuyor.
İran’da nükleer enerji ve silah geliştirme düşüncesi, 1950’li yıllara kadar uzanıyor. O dönemlerde İran Şahı Pehlevi’nin ABD ile yaptığı anlaşmalar çerçevesinde ülke, nükleer santral kurmayı amaçlamıştı. Bu doğrultuda, Alman Siemens firmasıyla işbirliği yapılarak ilk tesisin inşası başlatıldı ve bu proje özellikle İran’ın enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla planlandı. Ancak 1979 İran İslam Devrimi sonrası bu projeler yarım kaldı ve Şah’ın ülkeyi terk etmesiyle birlikte inşaat durdu. 1980’lerde Irak ile yaşanan savaş sırasında İran, bu tesisleri hedef alan saldırılarla karşılaştı ve altyapısı ciddi şekilde zarar gördü. Savaşın ardından İran, kalan altyapıyı tamamlayıp nükleer programını yeniden başlatma kararı aldı.
1990’lı yıllarda, Rusya ile yapılan anlaşmalar doğrultusunda, İran’ın Buşehr Nükleer Santrali inşası tamamlandı ve 2011 yılında sınırlı kapasitede elektrik üretmeye başladı. Bu tesis, İran’ın enerji ihtiyacını karşılamak için önemli bir adım oldu. Ayrıca, İran’ın Natanz, Arak ve Fordo gibi tesisleri de faaliyet göstermekte olup, özellikle Arak ve Natanz’de uranyum zenginleştirme ve nükleer başlık üretimi çalışmalarına devam ettiği düşünülüyor. Fordo tesisi ise dağın altına inşa edilerek gizlilik ve güvenlik açısından avantaj sağlıyor. İran’ın bu tesislerdeki faaliyetleri, bölgedeki tansiyonu yükselten en önemli nedenler arasında yer alıyor.
Uranyum zenginleştirme işlemi, uranyum elementinin %3-5 oranındaki uranyum-235 izotopunu artırmak amacıyla santrifüjler aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Bu süreç, hem barışçıl enerji hem de potansiyel nükleer silah üretimi için temel bir adımdır. İran, ayda yaklaşık 60-70 kilogram zenginleştirilmiş uranyum üretebiliyor ve uluslararası raporlara göre, şu anda %60 oranında zenginleştirilmiş uranyum miktarı 274,8 kilograma ulaşmış durumda. Nükleer silah üretimi için gereken saflaştırma oranı %90 civarında olup, İran kısa süre içinde bu seviyeye ulaşma kapasitesine sahip olmayı hedefliyor.
2015 yılında, ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ve batılı ülkeler arasında tarihi bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma kapsamında İran, belli tesislerde sadece barışçıl amaçlar için uranyum zenginleştirme yapacak ve diğer tesisler kapatılacaktı. İran, elinde belli oranlarda nükleer yakıt tutabilecek ve uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından denetimlere açık olacaktı. Karşılık olarak ise uluslararası yaptırımlar kaldırılacaktı. Ancak, 2018 yılında ABD Başkanı Donald Trump, bu anlaşmadan çekildi ve İran da anlaşmanın şartlarını tek taraflı olarak iptal etti. Günümüzde İran, Busehr, Natanz, Fordo, Arak ve İsfahan gibi çeşitli nükleer tesisleriyle faaliyetlerini sürdürüyor. Özellikle Arak, Natanz ve Fordo tesislerinde uranyum zenginleştirme ve nükleer başlık üretimine devam ettiği düşünülüyor. İsrail ise, İran’ın kısa zamanda nükleer silah kapasitesine ulaşacağını öngörüyor.
Nükleer silahların en etkili kullanımı, füze teknolojisiyle sağlanıyor. Günümüzde ABD, Rusya, Çin gibi ülkeler, uzun menzilli ve yüksek hassasiyetli nükleer başlıklı füzeler geliştiriyor. Kısa menzilli füzeler 1000 km, orta menzilli füzeler 3000 km, kıtalararası füzeler ise 3000 km üzeri menzillere sahip olup, bazı balistik füzeler terminal aşamada Mach 5 hızını aşarak hipersonik hızlara ulaşabiliyor. Ayrıca, bazı balistik füzeler tek bir füzede 20 adet nükleer başlık taşıyabiliyor. İran ise, özellikle Irak-İran savaşında kullanılmasıyla bilinen ve Sovyetler Birliği üretimi olan Scud füzeleri temel alarak kendi füze programını geliştirdi. 1990’larda, sıvı yakıtlı Şahab-1 ile başlayıp, daha sonra 750 km menzilli Şahab-2 ve 1300 km menzilli Şahab-3 füzeleri geliştirdi. 2000’li yıllarda, katı yakıt teknolojisine geçiş yaparak, 2000 km menzilli Sejjil füzelerini üretmeye başladı. Günümüzde ise, İran’ın elinde Kıyam, Şahab, Sejjil, Hürremşerh gibi farklı tiplerde balistik ve seyir füzeleri bulunuyor; bu füzelerin maksimum menzili ise yaklaşık 3 bin km civarında ve hipersonik hızlara ulaşabilenler de mevcut. İran’ın, nükleer başlık taşıyabilecek seyir füzeleriyle bölgesel güç olma yolunda önemli adımlar attığı tahmin ediliyor.
ABD Hazine Bakanlığı İran’a Yönelik Yeni Yaptırım Kararlarını Açıkladı