40,2607$% 0.13
46,7252€% 0.08
4.320,96%0,56
7.017,00%0,27
27.981,00%0,27
10.219,40%-0,06
Kablosuz iletişim teknolojileri hayatımıza girdiğinden beri, özellikle baz istasyonları ve yaydıkları elektromanyetik alanlar hakkında çeşitli komplo teorileri ve endişeler dile getiriliyor. Günümüzde dezenformasyonun hızla yayıldığı dijital çağda, bu teoriler özellikle 5G teknolojisi üzerinde yoğunlaşmış durumda. COVID-19 salgınıyla aynı dönemde yaygınlaşması ve “mikroçipli aşı” gibi asılsız iddialara malzeme edilmesi, 5G‘yi hedef tahtasına oturttu. Ancak bilim dünyası, bu endişeleri gidermek için çalışmalarını sürdürüyor. Son olarak, Almanya’daki Constructor University araştırmacılarının yaptığı ve saygın bilim dergisi PNAS Nexus‘un Mayıs sayısında yayımlanan kapsamlı bir çalışma, “5G zararlı mı?” sorusuna net bir yanıt sunuyor.
Constructor University‘deki bilim insanları tarafından gerçekleştirilen ve uluslararası alanda dikkat çeken bu yeni araştırma, 5G teknolojisinin kullandığı elektromanyetik alanların insan sağlığına hiçbir zarar vermediğini bir kez daha bilimsel kanıtlarla ortaya koydu. Bu çalışma, özellikle 5G‘nin hücresel düzeydeki etkilerine odaklanarak, kamuoyunda var olan endişeleri gidermeyi amaçlıyor.
5G ağları, belirli frekans aralıklarında çalışır. Günümüzde kullanılan tüm 5G ağları 6 gigahertz (GHz) altında faaliyet gösterse de, teknolojinin gelişimiyle birlikte önümüzdeki yıllarda bu frekansların 24.3–27.5 GHz ve 39.5–43.3 GHz gibi daha yüksek aralıklara genişlemesi bekleniyor. Ancak, bilimsel veriler bu yüksek frekansların bile vücut tarafından yalnızca birkaç milimetre derinliğe kadar emilebildiğini gösteriyor. Bu da, sinyallerin iç organlara ulaşarak veya DNA’ya doğrudan etki ederek bir hasar oluşturma potansiyelinin olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Araştırmanın güvenilirliğini artıran en önemli unsurlardan biri, kullanılan titiz ve kapsamlı metodoloji oldu. Bilim insanları, insan derisinde bulunan iki temel hücre tipi olan fibroblast ve keratinosit hücrelerini deneylerinde kullandı. Bu hücreler, gelecekteki 5G uygulamalarında kullanılması beklenen 27 GHz ve 40.5 GHz frekanslarında elektromanyetik dalgalara maruz bırakıldı. Maruziyet, hem kısa (2 saat) hem de uzun (48 saat) sürelerle gerçekleştirildi ve farklı şiddetlerde uygulandı. Hatta bazı deneylerde, önerilen uluslararası güvenlik sınırlarının tam 10 katı şiddetinde elektromanyetik alanlar kullanıldı.
Çalışmanın en çarpıcı yönlerinden biri de, olası etkileri ölçmek için kullanılan ileri düzey moleküler biyoloji teknikleriydi. Araştırmacılar, tüm genom RNA dizileme (hücredeki genlerin aktivitesini ölçmek için) ve DNA metilasyonu dizilimi (gen ifadesini etkileyebilen epigenetik değişiklikleri saptamak için) gibi yöntemlerle, 5G sinyallerinin hücrelerin genetik ve epigenetik yapılarında herhangi bir değişikliğe yol açıp açmadığını detaylı bir şekilde inceledi.
Araştırmanın sonuçları son derece net ve açıktı: Test edilen 5G frekanslarının, maruz bırakılan insan hücrelerinde gen ifadesinde (RNA seviyesinde) veya DNA metilasyonunda (epigenetik seviyede) rastlantısal dalgalanmaların ötesinde hiçbir anlamlı değişikliğe neden olmadığı bilimsel olarak kanıtlandı. Yani, 5G teknolojisinin hücrelerin temel işleyişini veya genetik yapısını olumsuz etkilediğine dair herhangi bir bulguya rastlanmadı.
Araştırmacılar, elde ettikleri sonuçları şu şekilde özetledi: “Test edilen frekanslardaki kuantum enerjileri, fotokimyasal ya da iyonlaştırıcı bir etki (DNA hasarı gibi) yaratmak için çok düşüktür. Bulgularımız, bu konudaki biyofiziksel gerçeklerle tamamen uyumludur.”
Bu çalışmanın altını çizdiği bir diğer önemli nokta ise, bu tür araştırmalarda sıcaklık etkilerinin titizlikle kontrol edilmesi ve gerektiğinde telafi edilmesinin zorunluluğuydu. Zira daha önce 5G‘ye dair olumsuz sonuçlar bildiren bazı çalışmaların, bu sıcaklık etkisini yeterince kontrol etmediği ve hücrelerde gözlemlenen değişikliklerin aslında elektromanyetik alandan değil, ortamdaki ısı artışından kaynaklanmış olabileceği düşünülüyor. Constructor University‘nin çalışması, bu potansiyel yanıltıcı faktörü bertaraf ederek daha güvenilir sonuçlar sunuyor.
Sonuç olarak, Constructor University tarafından PNAS Nexus gibi saygın bir dergide yayımlanan bu kapsamlı araştırma, “5G zararlı mı?” şeklindeki yaygın endişelere güçlü bir bilimsel yanıt veriyor. Elde edilen bulgular, mevcut ve gelecekteki 5G frekanslarının, test edilen koşullar altında insan hücrelerinin genetik veya epigenetik yapısı üzerinde olumsuz bir etki yaratmadığını bir kez daha teyit ediyor. Bu tür titiz bilimsel çalışmalar, teknolojinin güvenli kullanımı konusunda kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve dezenformasyonla mücadele etmek açısından hayati önem taşıyor.
Apple’dan Araç İçi Teknolojide Devrim: Karşınızda “CarPlay Ultra”!